REJİM KARŞITI İSYANLAR:
Şeyh Sait isyanı (1925)
Kabotaj Bayramı
Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi. Cumhuriyetin ilanından sonra liman, tersane vs. millileştirilmesi amacıyla 19 Nisan 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarıldı. 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren bu kanunla Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk bayrağı taşıyan Türk gemilerine verildi. Türk kara sularında yalnız Türk gemileri yolcu ve mal taşıyabilecekti.
Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926)
Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra cumhuriyete karşı olanlar, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ileri gelenleri ile eski İttihat Terakki Partisi’nin bazı üyeleri Mustafa Kemal'e bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Paşanın İzmir'e geleceği gün gerçekleştireceklerdi.
Bu plan Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının itirafı ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahlarıyla birlikte yakalandılar ve İstiklal Mahkemesi’nde gerekli cezaya çarptırıldılar.
Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.
Bir Devrin Analizi: NUTUK
Mustafa Kemal 15 Ekim 1927’de Mecliste 6 gün süren konuşmasında 1919–1927 yılları arasındaki gelişmeleri anlatmıştır. Sonradan “Nutuk, Büyük Nutuk, Söylev” adıyla tarihimizde yerini almıştır. M. Kemal bu konuşmasında; Osmanlı Devleti’nin son günlerini, Milli Mücadele yıllarını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu anlatmıştır.
M. Kemal Nutuk’u “1919 senesi Mayıs’ın 19. günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlayıp; Türk gençliğine seslenişle bitirmiştir.
M. Kemal Nutuk’la ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır.
M. Kemal Nutuk’ta olayları üç aşamada ele almıştır:
1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısmı,
2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini,
3- Üçüncü aşama: 29 Ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır.
Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikâyesi olarak dünümüzü anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer taşımaktadır. İç ve dış tehditlere karşı Türk gençliğine yol gösterici niteliktedir. Kuvay-i Milliye ruhunun doğuşu, bağımsızlık ve çağdaşlaşmanın yol göstericisidir. Bağımsızlık mücadelesi veren devletlere ışık tutmaktadır.
Harf İnkılâbı’ndan Millet Mektepleri’ne
Yeni harflerin kabulü (1 Kasım 1928):
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Kiril, Arap, Latin alfabelerini kullanmışlardır.
Türkler İslam’ı kabul edince eski alfabelerini bırakıp Arap harflerini kullanmaya başladılar. Arapça Türkçenin ses yapısına uygun değildi, öğrenilmesi, okuması ve yazması zor bir dildi. Türk insanına uymuyordu. Bu nedenle okuma-yazma bilenlerin sayısı azdı.
Eski Osmanlıcanın okumadaki güçlükleri, okur-yazar oranını düşürmüştü. Mustafa Kemal okuma yazmanın yaygınlaştırılması ve çağdaşlaşma için Latin alfabesinin kullanılmasını istiyordu. Latin harflerinden yararlanılarak, Türk dilinin yapısına uygun Türk alfabesi hazırlandı, 1 Kasım 1928'de kabul edildi.
Yeni Türk alfabesini tanıtmak ve okuma yazmayı yaygınlaştırmak amacıyla Millet Mektepleri açıldı. M. Kemal başöğretmen seçildi (24 Kasım 1928)
Mustafa Kemal okur-yazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mektepleri’ni kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır.
Bütün bu çalışmalar sonucu toplumda okur-yazar oranı hızla artmıştır.
Mili Kültürümüz Aydınlanıyor:
Türk Tarih Kurumunun (TTK) açılması (15 Nisan 1931)
Osmanlı Devleti’nde sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihiyle birlikte İslam tarihi okutuluyordu. (Tarih anlayışı ümmetçi). Mustafa Kemal, Türklerin İslamiyet'ten önce de büyük devletler kurduğunu belirterek Milliyetçilik esasına dayalı Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Daha sonra cemiyet Türk Tarih Kurumu adını aldı.
Amaçları;
Türk tarihinin doğru kaynaklara ve belgelere dayanarak araştırılması ve gün ışığına çıkarılması
Türk tarihinin milliyetçilik esaslarına göre araştırılması
Türk milletine milli bilinç ve birlik duygusunu aşılamak
Avrupalıların Türk vatanı üzerindeki yalan yanlış iddialarını çürütmek
Türk tarihini gençlere öğreterek sevdirmek ve Türklerin kökenin araştırılması
NOT: TTK’nın kurulması ile ümmetçi tarih anlayışı yerini ulusal tarih anlayışı almıştır. İslam öncesi tarih araştırmacılığı başlamış, Anadolu’nun eski tarih ve uygarlığı araştırılmış, arkeoloji ve müzecilik gelişmeye başlamıştır.
Türk Dil Kurumunun (TDK)Açılması (12 Temmuz 1932)
Osmanlı Devleti’nde Osmanlıca ve Türkçe dilleri konuşuluyordu. Ülkede farklı diller konuşulduğundan dil birliği yoktu. Osmanlıca ağır bir dildi. Mustafa Kemal Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak amacıyla Türk Dil Kurumu’nu kurdu.
Amaçları;
Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtararak geliştirmek
Türk dilinin zenginliğini araştırmak
Dilde sadeleşmeyi ve millileşmeyi sağlamak
Türkçeyi diğer diller arasında hak ettiği yere getirmek
Konuşma, yazı ve bilim dili arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaktır
NOT: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması milliyetçilik ilkesine yönelik inkılâplardır.
Atatürk hastalanınca İş Bankası payından Türk Dil ve Tarih kurumlarına eşit miktarda pay bırakmıştır. Bu da M. Kemal’in Türk kültürüne verdiği değeri gösterir.
Kubilay Olayı (Menemen Olayı) 23 Aralık 1930
Bir Cumhuriyet Kenti: M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. Ankara’da fakülteler, üniversiteler kurmuş, şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş, 1928 yılında. Yarışmayı Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır.
Çağdaş Üniversite yolunda:
Yüksekokul olarak Ankara Hukuk Mektebi (1926-Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk okuldur)
Fakülte olarak Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (1933)
Üniversite olarak İstanbul Üniversitesi kuruldu (1933)
Yüksek Ziraat Enstitüsü, Güzel Sanatlar Akademisi ve Devlet Konservatuarı açıldı (1934)
Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş.
1 Kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ile de modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu.
Devlet Toplum El Ele:
Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş olan Aşı Evleri kaldırılarak yerine 1928 yılında “Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü” kuruldu. İlk Hıfzıssıhha Enstitüsüne Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın adı verildi.
Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde; serum üretimi (1932), çiçek aşısı (1934) ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi, kuduz serumu (1937) üretilmeye başlandı.
Verem o dönemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: 1923’te Behçet Uz’un girişimiyle İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; 15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; 1925’te İzmir’de veremle mücadele için ilk Dispanser; 1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; 1930’da “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarıldı. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur.
Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hastalık onun adıyla anılır.
Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş Dernekleri Çocuk Esirgeme Kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu.
Modern Tarımın Doğuşu:
Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı.
Aşar vergisi kaldırılarak köylünün ekonomik bakımdan rahatlaması sağlandı (1925).
Köylüye ucuz kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu.
Tarım Kredi Kooperatifleri kurularak kooperatifleşme sağlandı.
Üretimi artırmak amacıyla tohum ıslah çalışmaları yapıldı.
Yüksek Ziraat Enstitüsü ve Ziraat Fakülteleri açıldı.
Tohum ıslah istasyonları kurularak örnek çiftlikler açıldı (köylünün iyi tohum ihtiyacı karşılanmaya çalışıldı).
Köylüye tohum ve tarım makineleri yardımı yapıldı.
Toprak Reformu Kanunu çıkarıldı (1929), ancak beklenen başarı sağlanamadı.
Ankara’da Veteriner Yüksek Okulu açıldı (1927).
Yeni ürünlerin üretimine geçildi (çay, şeker pancarı, turunçgiller)
Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı:
Örnek çiftlik kurarak çiftçilere örnek olmak.
Bazı bitkileri yetiştirerek çiftçilere örnek olarak göstermek.
Ziraat konusunda uygulamalı eğitim yapmak.
Ankara Yüksek Ziraat Okuluna gelecek gençlere staj yaptırmak.
Eğlenme ve dinlenme alanı oluşturmak.
Az Zamanda büyük İşler Yaptık
Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. Ülkemizin kısa sürede toparlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında.
Sanat ve Spor
Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır.
“Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zekâ kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” diyerek spora verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır.
M. Kemal, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara, İzmir ve İstanbul’da konservatuarlar açılmasını sağlamıştır.
Çağdaş Türk Kadını
Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmış. Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir.
M. Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar lakapları, aile unvanları ve doğduğu yerlere göre anılıyorlardı. Bu durum resmi işlerin (tapu, okul, askerlik, mahkeme, miras gibi) yürütülmesinde büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek, kişilerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerinde kolaylık sağlanması amacıyla 21 Haziran 1934'de Soyadı Kanunu çıkarıldı. Bu kanuna göre; her aile bir soyadı alacak, soyadları Türkçe olacak, rütbe, memurluk, yabancı ırk, millet adları ile ahlaka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılamayacaktı. Aynı yıl kabul edilen başka bir kanunla; Molla, Hoca, Hacı, Hafız, ağa, hoca efendi, bey, paşa, hanım, hanımefendi vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu. Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır. Aynı kanunla, eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan, madalya ve rütbeleri taşımak yasaklandı.
Soyadı Kanunu’yla sosyal hayat düzene ve rahatlığa kavuştu. Soyadı Kanunu, Halkçılık ilkesi doğrultusundadır. Çağdaşlaşmaya yöneliktir.
NOT: TBMM, Mustafa Kemal'e de Atatürk, İsmet Paşa’ya ise İnönü soyadını verdi.
Ticaret Alanında Gelişmeler
Kapitülasyonlar kaldırıldı.
Ticari kredi vermek için İş Bankası kuruldu (1924-ilk özel banka).
Yabancı kuruluşlar ulusallaştırıldı.
Kabotaj Kanunu çıkarıldı (1 Temmuz 1926-Türk sularında ticaret hakkının Türklere geçmesi)
Sanayi ve Madencilik Alanında Gelişmeler
Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı (28 Mayıs 1927). Bu kanun ile özel teşebbüs teşvik edildi. Ancak halkın elinde yeterli sermaye olmadığından devletçilik ilkesi uygulandı.
Yabancı mallara yüksek gümrük uygulaması getirildi (1929-ülkedeki sanayiyi dış rekabete karşı korumayı amaçlar).
I. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı (1934–1939), özel teşebbüsün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar devlet eliyle yapılmaya başlandı (II. Beş Yıllık Kalkınma Planı II. Dünya Savaşı nedeniyle uygulanamamıştır).
Dış bağımlılıktan kurtulmak için üç siyah (kömür, demir, akaryakıt) ve üç beyaz (un, şeker, pamuk) üretimine geçildi.
Karabük ve Ereğli Demir Çelik Fabrikası (1939), Sümerbank, İzmit Kâğıt Sanayi, Paşabahçe Cam, Beykoz Deri Fabrikaları gibi pek çok tesis açıldı.
Yer altı zenginliklerini ortaya çıkarmak amacıyla Maden Tetkik Arama (MTA) kuruldu (1935).
Çıkarılan madenlerin işletilmesi için Etibank kuruldu.
Bayındırlık ve Ulaştırma Alanlarındaki Gelişmeler
Savaşlar sırasında zarar gören şehirler yeniden imar edildi.
Yeni okul, hastane ve kamu binaları yapıldı.
Yeni yollar, demiryolları, köprüler, limanlar ve hava alanları yapıldı, eskiler ulusallaştırıldı.
Şeyh Sait isyanı (1925)
Kabotaj Bayramı
Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi. Cumhuriyetin ilanından sonra liman, tersane vs. millileştirilmesi amacıyla 19 Nisan 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarıldı. 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren bu kanunla Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk bayrağı taşıyan Türk gemilerine verildi. Türk kara sularında yalnız Türk gemileri yolcu ve mal taşıyabilecekti.
Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926)
Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra cumhuriyete karşı olanlar, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ileri gelenleri ile eski İttihat Terakki Partisi’nin bazı üyeleri Mustafa Kemal'e bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Paşanın İzmir'e geleceği gün gerçekleştireceklerdi.
Bu plan Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının itirafı ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahlarıyla birlikte yakalandılar ve İstiklal Mahkemesi’nde gerekli cezaya çarptırıldılar.
Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.
Bir Devrin Analizi: NUTUK
Mustafa Kemal 15 Ekim 1927’de Mecliste 6 gün süren konuşmasında 1919–1927 yılları arasındaki gelişmeleri anlatmıştır. Sonradan “Nutuk, Büyük Nutuk, Söylev” adıyla tarihimizde yerini almıştır. M. Kemal bu konuşmasında; Osmanlı Devleti’nin son günlerini, Milli Mücadele yıllarını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu anlatmıştır.
M. Kemal Nutuk’u “1919 senesi Mayıs’ın 19. günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlayıp; Türk gençliğine seslenişle bitirmiştir.
M. Kemal Nutuk’la ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır.
M. Kemal Nutuk’ta olayları üç aşamada ele almıştır:
1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısmı,
2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini,
3- Üçüncü aşama: 29 Ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır.
Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikâyesi olarak dünümüzü anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer taşımaktadır. İç ve dış tehditlere karşı Türk gençliğine yol gösterici niteliktedir. Kuvay-i Milliye ruhunun doğuşu, bağımsızlık ve çağdaşlaşmanın yol göstericisidir. Bağımsızlık mücadelesi veren devletlere ışık tutmaktadır.
Harf İnkılâbı’ndan Millet Mektepleri’ne
Yeni harflerin kabulü (1 Kasım 1928):
Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Kiril, Arap, Latin alfabelerini kullanmışlardır.
Türkler İslam’ı kabul edince eski alfabelerini bırakıp Arap harflerini kullanmaya başladılar. Arapça Türkçenin ses yapısına uygun değildi, öğrenilmesi, okuması ve yazması zor bir dildi. Türk insanına uymuyordu. Bu nedenle okuma-yazma bilenlerin sayısı azdı.
Eski Osmanlıcanın okumadaki güçlükleri, okur-yazar oranını düşürmüştü. Mustafa Kemal okuma yazmanın yaygınlaştırılması ve çağdaşlaşma için Latin alfabesinin kullanılmasını istiyordu. Latin harflerinden yararlanılarak, Türk dilinin yapısına uygun Türk alfabesi hazırlandı, 1 Kasım 1928'de kabul edildi.
Yeni Türk alfabesini tanıtmak ve okuma yazmayı yaygınlaştırmak amacıyla Millet Mektepleri açıldı. M. Kemal başöğretmen seçildi (24 Kasım 1928)
Mustafa Kemal okur-yazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mektepleri’ni kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır.
Bütün bu çalışmalar sonucu toplumda okur-yazar oranı hızla artmıştır.
Mili Kültürümüz Aydınlanıyor:
Türk Tarih Kurumunun (TTK) açılması (15 Nisan 1931)
Osmanlı Devleti’nde sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihiyle birlikte İslam tarihi okutuluyordu. (Tarih anlayışı ümmetçi). Mustafa Kemal, Türklerin İslamiyet'ten önce de büyük devletler kurduğunu belirterek Milliyetçilik esasına dayalı Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Daha sonra cemiyet Türk Tarih Kurumu adını aldı.
Amaçları;
Türk tarihinin doğru kaynaklara ve belgelere dayanarak araştırılması ve gün ışığına çıkarılması
Türk tarihinin milliyetçilik esaslarına göre araştırılması
Türk milletine milli bilinç ve birlik duygusunu aşılamak
Avrupalıların Türk vatanı üzerindeki yalan yanlış iddialarını çürütmek
Türk tarihini gençlere öğreterek sevdirmek ve Türklerin kökenin araştırılması
NOT: TTK’nın kurulması ile ümmetçi tarih anlayışı yerini ulusal tarih anlayışı almıştır. İslam öncesi tarih araştırmacılığı başlamış, Anadolu’nun eski tarih ve uygarlığı araştırılmış, arkeoloji ve müzecilik gelişmeye başlamıştır.
Türk Dil Kurumunun (TDK)Açılması (12 Temmuz 1932)
Osmanlı Devleti’nde Osmanlıca ve Türkçe dilleri konuşuluyordu. Ülkede farklı diller konuşulduğundan dil birliği yoktu. Osmanlıca ağır bir dildi. Mustafa Kemal Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak amacıyla Türk Dil Kurumu’nu kurdu.
Amaçları;
Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtararak geliştirmek
Türk dilinin zenginliğini araştırmak
Dilde sadeleşmeyi ve millileşmeyi sağlamak
Türkçeyi diğer diller arasında hak ettiği yere getirmek
Konuşma, yazı ve bilim dili arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaktır
NOT: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması milliyetçilik ilkesine yönelik inkılâplardır.
Atatürk hastalanınca İş Bankası payından Türk Dil ve Tarih kurumlarına eşit miktarda pay bırakmıştır. Bu da M. Kemal’in Türk kültürüne verdiği değeri gösterir.
Kubilay Olayı (Menemen Olayı) 23 Aralık 1930
Bir Cumhuriyet Kenti: M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. Ankara’da fakülteler, üniversiteler kurmuş, şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş, 1928 yılında. Yarışmayı Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır.
Çağdaş Üniversite yolunda:
Yüksekokul olarak Ankara Hukuk Mektebi (1926-Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk okuldur)
Fakülte olarak Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (1933)
Üniversite olarak İstanbul Üniversitesi kuruldu (1933)
Yüksek Ziraat Enstitüsü, Güzel Sanatlar Akademisi ve Devlet Konservatuarı açıldı (1934)
Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş.
1 Kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ile de modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu.
Devlet Toplum El Ele:
Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş olan Aşı Evleri kaldırılarak yerine 1928 yılında “Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü” kuruldu. İlk Hıfzıssıhha Enstitüsüne Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın adı verildi.
Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde; serum üretimi (1932), çiçek aşısı (1934) ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi, kuduz serumu (1937) üretilmeye başlandı.
Verem o dönemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: 1923’te Behçet Uz’un girişimiyle İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; 15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; 1925’te İzmir’de veremle mücadele için ilk Dispanser; 1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; 1930’da “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarıldı. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur.
Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hastalık onun adıyla anılır.
Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş Dernekleri Çocuk Esirgeme Kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu.
Modern Tarımın Doğuşu:
Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı.
Aşar vergisi kaldırılarak köylünün ekonomik bakımdan rahatlaması sağlandı (1925).
Köylüye ucuz kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu.
Tarım Kredi Kooperatifleri kurularak kooperatifleşme sağlandı.
Üretimi artırmak amacıyla tohum ıslah çalışmaları yapıldı.
Yüksek Ziraat Enstitüsü ve Ziraat Fakülteleri açıldı.
Tohum ıslah istasyonları kurularak örnek çiftlikler açıldı (köylünün iyi tohum ihtiyacı karşılanmaya çalışıldı).
Köylüye tohum ve tarım makineleri yardımı yapıldı.
Toprak Reformu Kanunu çıkarıldı (1929), ancak beklenen başarı sağlanamadı.
Ankara’da Veteriner Yüksek Okulu açıldı (1927).
Yeni ürünlerin üretimine geçildi (çay, şeker pancarı, turunçgiller)
Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı:
Örnek çiftlik kurarak çiftçilere örnek olmak.
Bazı bitkileri yetiştirerek çiftçilere örnek olarak göstermek.
Ziraat konusunda uygulamalı eğitim yapmak.
Ankara Yüksek Ziraat Okuluna gelecek gençlere staj yaptırmak.
Eğlenme ve dinlenme alanı oluşturmak.
Az Zamanda büyük İşler Yaptık
Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. Ülkemizin kısa sürede toparlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında.
Sanat ve Spor
Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır.
“Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zekâ kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” diyerek spora verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır.
M. Kemal, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara, İzmir ve İstanbul’da konservatuarlar açılmasını sağlamıştır.
Çağdaş Türk Kadını
Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmış. Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir.
M. Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar lakapları, aile unvanları ve doğduğu yerlere göre anılıyorlardı. Bu durum resmi işlerin (tapu, okul, askerlik, mahkeme, miras gibi) yürütülmesinde büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek, kişilerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerinde kolaylık sağlanması amacıyla 21 Haziran 1934'de Soyadı Kanunu çıkarıldı. Bu kanuna göre; her aile bir soyadı alacak, soyadları Türkçe olacak, rütbe, memurluk, yabancı ırk, millet adları ile ahlaka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılamayacaktı. Aynı yıl kabul edilen başka bir kanunla; Molla, Hoca, Hacı, Hafız, ağa, hoca efendi, bey, paşa, hanım, hanımefendi vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu. Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır. Aynı kanunla, eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan, madalya ve rütbeleri taşımak yasaklandı.
Soyadı Kanunu’yla sosyal hayat düzene ve rahatlığa kavuştu. Soyadı Kanunu, Halkçılık ilkesi doğrultusundadır. Çağdaşlaşmaya yöneliktir.
NOT: TBMM, Mustafa Kemal'e de Atatürk, İsmet Paşa’ya ise İnönü soyadını verdi.
Siyasi Alanda İnkılâplar | Hukuk Alanında İnkılâplar | Eğitim ve Kültür Alanında İnkılâplar | Toplumsal Alanda İnkılâplar | Ekonomi Alanında İnkılâplar |
- Saltanatın kaldırılması (1922) - Ankara’nın başkent olması (1923) - Cumhuriyet’in ilanı (1923) - Halifeliğin kaldırılması (1924) - Çok partili rejim denemeleri | - 1921 ve 1924 Anayasası - Türk Medeni Kanunu (1926) - Türk Ceza Kanunu - Borçlar kanunu - İcra ve İflas kanunu | - Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924) - Medreselerin kapatılması (1926) - Harf İnkılabı (1928) -TTK’nın açılması (1931) -TDK’nın açılması (1932) - Üniversitelerin açılması | - Tekke ve Zaviyelerin kapatılması (1925) - Şapka Kanunu (1925) -Miladi takvim ve ulusal saatin kabulü (1925) - Ölçü ve tartılarda değişiklik (1931) - Soyadı Kanunu (1934) - 1930 Kadılara belediye seçimlerine katılması -1934 kadınların milletvekili seçilebilmesi | - İzmir İktisat Kongresi (1923) - Aşar Vergisinin kaldırılması 1925 -Kabotaj Kanunu 1926 - Teşvik-i Sanayi Kanunu 1926 - 1934 Birinci Kalkınma Planı - 1937 İkinci Kalkınma Planı |
Ticaret Alanında Gelişmeler
Kapitülasyonlar kaldırıldı.
Ticari kredi vermek için İş Bankası kuruldu (1924-ilk özel banka).
Yabancı kuruluşlar ulusallaştırıldı.
Kabotaj Kanunu çıkarıldı (1 Temmuz 1926-Türk sularında ticaret hakkının Türklere geçmesi)
Sanayi ve Madencilik Alanında Gelişmeler
Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı (28 Mayıs 1927). Bu kanun ile özel teşebbüs teşvik edildi. Ancak halkın elinde yeterli sermaye olmadığından devletçilik ilkesi uygulandı.
Yabancı mallara yüksek gümrük uygulaması getirildi (1929-ülkedeki sanayiyi dış rekabete karşı korumayı amaçlar).
I. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı (1934–1939), özel teşebbüsün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar devlet eliyle yapılmaya başlandı (II. Beş Yıllık Kalkınma Planı II. Dünya Savaşı nedeniyle uygulanamamıştır).
Dış bağımlılıktan kurtulmak için üç siyah (kömür, demir, akaryakıt) ve üç beyaz (un, şeker, pamuk) üretimine geçildi.
Karabük ve Ereğli Demir Çelik Fabrikası (1939), Sümerbank, İzmit Kâğıt Sanayi, Paşabahçe Cam, Beykoz Deri Fabrikaları gibi pek çok tesis açıldı.
Yer altı zenginliklerini ortaya çıkarmak amacıyla Maden Tetkik Arama (MTA) kuruldu (1935).
Çıkarılan madenlerin işletilmesi için Etibank kuruldu.
Bayındırlık ve Ulaştırma Alanlarındaki Gelişmeler
Savaşlar sırasında zarar gören şehirler yeniden imar edildi.
Yeni okul, hastane ve kamu binaları yapıldı.
Yeni yollar, demiryolları, köprüler, limanlar ve hava alanları yapıldı, eskiler ulusallaştırıldı.